13 Aralık 2016 Salı

GÖSTERİŞ MERAKLISI AYLAK SINIF-SİSTEM BAĞIMLISI BOŞ KÜMELER




Bu yazının başlangıç noktası Sherlock’tur. Şimdi aşağıda yazılmış olanların Sherlock ile ne ilgisi var diyeceksiniz. Şöyle söyleyeyim: Dizinin hemen hemen her bölümünde (izleyenler bilir), Sherlock’un etrafındaki insanlar ona “stop showing off” demekte-yani “gösteriş yapmayı kes!”. Oysaki Sherlock’un tek gösterişi, zekasını kullanarak-biraz da ukalaca; ama ona yakışıyor=)- karşısındaki insanı mat etmekten başka bir şey değildir. Gerçek hayatta ise-eminim etrafınızda bolca vardır bu türden-insanların çoğu, etrafındakileri etkilemek, istediği gruba dahil olabilmek, kabul edilmek, ama daha çok konuşulmak ve dikkat çekmek için, aslında hiç de ihtiyaç duymadıkları, kullanışlı dahi olmayan; ya da (belki de en vahimi) ne anlama geldiklerini bilmedikleri ürünlere servet harcar. Hatta kimi zaman lüks bir markaya sahip olmayı aç kalmaya; araba sahibi olmayı, ev sahibi olmaya tercih eder ve böylece Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi piramidini de yerle bir eder. İşte bu noktada, gösterişçi tüketim devreye girer. Yani zenginliğin, sahip olunanların reklamını yapmak..

Gösterişçi tüketimden bahsederken Veblen amcamızı anmadan geçmek olmaz tabii. Ne de olsa kavramın yaratıcısı. Veblen, The Theory of Leisure Class (Aylak Sınıfın Teorisi) adlı eserinde, gösterişçi bir biçimde tüketim yapan insanları “aylak sınıfı” olarak tanımlar. Bu aylak sınıf, birbirleri ile maddi bir yarışma halinde olan, çevresindekilerin beğeni ve ilgisini üzerine çekme güdüsüyle, aslında hiç de kullanışlı olmayan, sırf pahalı (markalı/logolu) oldukları için güzel olarak algıladıkları nesneleri mülk edinme ihtiyacındaki sınıftır. Bu sınıfın güzellik anlayışı, nesnelerin maddi değeriyle doğru orantılıdır. Yani aylaklar topluluğuna göre bir ürün ne kadar pahalıysa, o kadar güzeldir-ya da güzel olmalıdır ki bu kadar pahalı olsun dimi-anlayışı hakimdir. 

Veblen’e göre-ki bana göre de öyle- aylak sınıfın logo gösterme hazzının en tepede olduğu ürün grubu giyimdir. Çünkü bir insanın giyimi, herkes tarafından rahatlıkla gözlemlenebilir. Giyim, kişinin ait olduğu gruptan yaşam tarzına kadar her türlü unsurda bariz ipuçları içerir. Oysaki gösterişçi tüketimde, kişi aslında olmadığı bir imajı pazarlama ihtiyacı içerisindedir. Bu nedenle kişinin giysileri, bedeni korumaktan ziyade, çevresindekilerin ilgi ve beğenisini kazanma yönünde, gösteriş amaçlı yapmış olduğu tercihlerin bir ürünüdür. Aylak sınıfına mensup bir kişi, sırf markanın logosunu göstermek uğruna, aslında hiç de içine sinmeyen bir ayakkabıyı alıp giyebilir, hava buz gibi de olsa incecik ama pahalı olduğu için güzel olduğunu varsaydığı bir gömleği giyebilir, sırf ünlü bir markanın kış kreasyonunda bulunduğu için karlı bir havada şortla dışarı çıkabilir. Bunların hepsi, logo gösterme hazzındaki aylak sınıf üyesinin, gösterişçi tüketim örnekleridir.

Veblen, aylak sınıfı üyelerinin büyük çoğunluğunun kadınlardan oluştuğunu belirtmesine rağmen, bunun sebebini yırtıcı kültürün başlangıç aşamalarındaki anlayışa bağlar. Şöyle ki, yırtıcı kültürde tıpkı nesneler gibi kadınlar da erkekler tarafından sahip olunan mülk olarak görülmekte ve bu nedenle kadının gösterişli olması, erkeğin zenginliğinin bir göstergesi olarak sayılmaktaydı. O dönemde tek yaptıkları iş, kadının ürettiğini tüketmek olan erkekler için üretmeden tüketmek, bir yiğitlik göstergesiydi. Bu dönemde üretim için kadına bir hayli ihtiyaç duyulduğundan (erkek yan gelip yattığından), dönemin güzellik algısında narin bir beden ve yüz güzelliği değil de iri yapılı ve güçlü bir görüntü bulunmaktaydı. Bu nedenle iri yapılı ve güçlü görünümlü bir kadın, erkeğin zenginliğinin bir göstergesi olarak algılanmaktaydı. 

Değişen çağ ile birlikte her ne kadar ideal güzellik algısı, iri ve güçlü bedensel görüntüden, yerini yüz güzelliği ve narin yapıya bırakmış olsa da, güzellik algısının değişmesinin ana sebebi yine gösterişçi tüketimdir. Çünkü bu dönemde üst sınıftan bir erkeğin gösteriş için kullandığı en önemli malzemelerden biri, evinde oturan, hiçbir şekilde üretkenliği olmayan, tek uğraşı, dönemin getirdiği moda anlayışının zirvesinde giyinmek ve süslenmek olan aylak eşleriydi. Bu nedenle aktif üretim-verimlilik göstergesi olmayan narin vücut ve ince bel, aylak sınıfı için bir gösteriş malzemesiydi.

Gelelim gösterişçi tüketimin günümüzdeki yansımalarına.. Günümüzde yaratılan güzellik algısı, özellikle sosyal medya mecralarından yoğun bir şekilde aktarılıyor. İdeal güzele ulaşma amacındaki insanlar sosyal medya bağımlısı oluyor; çünkü her insan artık kendine göre bir ünlü. Sosyal medyada paylaştığı bir fotoğrafı yeterli-sosyal onaydan geçecek sayıda- beğeniye ulaşana kadar kendini telefonundan alamıyor, eğer kafasındaki yeterli sayıya ulaşamazsa “ben nerede hata yaptım” diyecek kadar, hayata küsecek kadar kendine özgüvensiz. Hatta o kadar özgüvensiz ki, çektiği fotoğrafı birtakım (aslında bir hayli) işlemden geçirmeden paylaşamıyor, beğenilmeme korkusu hat safhada.
Fotoğraf üzerinde öyle oynamalar yapıyor ki, artık o fotoğraf, kendini yansıtmıyor, aslında olmadığı bir imajı, onun ne yaptığıyla aslında çok da ilgilenmeyen insanların onayına sunuyor. Hayatında hiç de önemli olmayan, hatta çoğunu sadece sanal ortamdan tanıdığı bu insanlar tarafından beğenilmek, o insan için o kadar önemli ki; kendi gerçekliğinden kopuyor. Böylece farkında olmadan sistemin bir kölesi, aylak sınıfın bir üyesi oluyor. Bu insanları “sanal aylak” olarak isimlendirmekten büyük bir zevk duyuyorum=)
Günümüzün aylak sınıfını oluşturan bir diğer tür ise, “boş küme” olarak tanımladığım grup. Boş kümedekilerin tek dertleri ve konuştukları ( ya da günlük hayattaki boş yansımalarından anladığım), sahip oldukları ve/veya sahip olmak için can attıkları “şeyler”. Boş kümedeki kadınlar için bu kimi zaman tıpkı sürükleyici bir roman okurmuşçasına hazla dolaştıkları kozmetik ürün katalogları, giyim siteleri ve türevleri iken erkekler için ise araba modelleri katalogları ve siteleri şeklinde farklılaşabiliyor. Boş kümedeki bu insanlar için sahip oldukları, bir süre sonra onları ele geçirdiğinden, etrafta ruhunu markalara satmış vaziyette dolaşan golem sayısı malesef gün geçtikçe artıyor=).
Boş kümedeki bu insanlar, alışveriş yapmadan var olamazlar. “İyi” bir araba kullanmasına rağmen hep bir üst modelini alma ihtiyacı hissederler. İhtiyaç duymasalar bile aynı model bir kazağın farklı farklı renklerini alırlar. Böylece aynı pisliğin lacivertine dönerler (bknz: Tyler Durden, Fight Club). Ne kadar çok alırlarsa alsınlar, yaptıkları bu gösterişçi tüketimin kendilerini ideal güzele ulaştırmadığını, sadece geçici bir mutluluk hissi verdiğini anladıklarında ise çok kızarlar. Çünkü artık çok geçtir, çoktan arsız sistemin kölesi olmuşlardır. İçlerindeki boşluk hissini bir türlü dolduramadıklarından mutsuz, arsız, acınası bir hale bürünürler ve birer boş küme olurlar.

Bir pazar günü, evimde oturmuş, Sherlock izliyordum. Sonrasında internette biraz Fight Club felsefesine dalayım dedim. Tüm bunlardan sonra masanın üzerinde duran Veblen gözüme ilişti ve sonrasında beynim yandı ve bu yazı ortaya çıktı=). Emeği geçen Sherlock’a, Tyler Durden’a, Veblen’e, etrafımdaki boş kümelere, aylak sınıfa, gösteriş meraklılarına, meta bağımlılarına selam olsun;) Son olarak, bu da benden size bonus: