21 Temmuz 2014 Pazartesi

KOMPULSİF FETİŞİST TÜKETİCİ (!)



Oniomani ya da kompulsif satın alma olarak da isimlendirilen alışveriş bağımlılığı, tıpkı yeme bağımlılığı, cinsel bağımlılık (hiperseksüalite), ilişki bağımlılığı, patolojik kumar oynama ve internet bağımlılığı gibi davranışsal bir bağımlılıktır ve diğer davranışsal bağımlılıklar gibi depresyon ve mani ile ilişkilendirilerek değerlendirilir. Bipolar bozukluk kapsamında yer alan her türlü davranışsal bağımlılığı olan bir bireyin duygu durumunda ani yükselmeler (mani) ve çöküşler (depresyon), yani ani dalgalanmalar olmaktadır.
Kişi manik durumdayken aşırı neşeli, öfkeli, coşkulu, mutlu, enerjik hisseder ve kişinin bu dönemdeyken, aşırı dikkat kaybı yaşadığı görülür. Manik dönemde kişi kendisini, diğerlerinden üstün görme tutumu içindedir ve fazla para harcama, hediyeler alma, ısmarlama, kumar oynama, aşırı miktarlarda iş yapma gibi davranışlar gösterir.




Kişi bipolar depresif durumdayken ise mutsuzdur, her şeye karşı bir isteksizlik gösterir, hayattan zevk almaz, ve kişinin suçluluk ve değersizlik duyguları bu dönemde oldukça yüksektir.
Kişi, manik durumunun getirmiş olduğu aşırı enerjiyi atmak ve bipolar depresif durumunun getirmiş olduğu derin mutsuzluğunu ortadan kaldırmak için çareyi kompulsif satın alma davranışında arayabilmektedir. Kişinin içinde bulunduğu derin boşluk hissi (bipolar depresyon) veya aşırı duygu durumları (mani), onun kompulsif satın alma davranışı göstermesinde belirleyici olabilmektedir. 




Kişinin içinde bulunduğu ruhsal durum, alışveriş bağımlılığında etkili olmakla birlikte, temel sebep değildir. Oniomaniyi destekleyen içsel faktörler olduğu kadar çevresel faktörler de bulunmaktadır. Oniomaniyi tetikleyen çevresel faktörlerin başında, tüketim kültürü kapsamında metalaşmış boş zaman endüstrisi gelmektedir. Boş zaman günümüzde kişisel tercihlerin, yerini yönlendirilmiş ve gösterişçi olan metasal içeriğe sahip bir tüketim kültürünün aldığı bir alana dönmüş durumdadır. Sosyal medyanın ezici baskısı altında ezilen tüketicilerde “desinler”ci bir tüketim kültürü oluşmuştur. Artık insanlar yedikleri, içtikleri her şeyi, gittikleri yerleri, “Ahmet mutlu hissediyor”, “Ayşe üzgün hissediyor” gibi her türlü duygu durumlarını, hayatlarındaki inişleri çıkışları, kısacası her şeylerini sosyal medya aracılığıyla diğer insanların beğenisine sunarak sosyal bir onay beklemektedir. İnsanlar artık kendi kararlarını kendileri verebilen bireyler olmaktan çıkmış/ çıkartılmıştır. Artık çoğu insan, sosyal medyadan onay almadan (beğeni sayısı vb.) tek bir adım bile atamaz hale gelmiştir. 



Sosyal medyada herkes tarafından onay gören (beğeni alan) bir meta, artık kişi için ulaşılması hedeflenen bir amaç haline gelmiştir. Güzellik anlayışının “göreceli” olduğu günler çoktan geride kalmıştır. Artık herkes için tek bir “global” güzel vardır ve güzellik anlayışı her dönem, yeni baştan yaratılır. Hal böyle olunca, kendinden memnuniyetsizliği bir hayli artan tüketici, “Avon, beni baştan yarat!”, “Mango, beni tepeden tırnağa giydir!”, vb. gibi, markaları birer tanrı(!) olarak görerek onlardan medet umar hale gelmiştir. Artık tüketici, global güzelliğe ulaşmak için varını yoğunu feda etmiş ve böylece kişide alışveriş bağımlılığı ortaya çıkmıştır. 



 
Günümüzde, kapitalist sistemin dayattığı baskıcı tüketim kültürünün gerektirdiği “sosyal onay”a ulaşmanın yolu, marka tüketmekten geçmektedir. Bilinçsiz bir şekilde marka tüketmek, alışveriş bağımlılığının bir diğer yüzü olan marka bağımlılığını da beraberinde getirir. Marka ürünler sayesinde tüketiciler gerçek öz kimliklerinden kolay bir şekilde sıyrılıp sosyal medya, çevre tutumlar, arkadaş grupları ve toplumsal beklentiler tarafından oluşturulan ideal öz kimliğe rahat bir şekilde ulaşır ya da ulaştıklarını sanır. Günümüzde pazarlamacılar, içerik pazarlaması tekniklerini konuşturarak oluşturdukları reklam stratejileriyle, gerçek öz kimliğinden memnuniyetsiz ve tüketim endüstrisinin çoktan bir parçası olmuş tüketiciyi kolaylıkla cezbeder. Peki ya sonrası? 






İşte sonrası, yukarıdaki abimizin düştüğü durumdan farksızdır. Bir tarafta tüketim endüstrisinin markalı (damgalı) elemanları, diğer tarafta da hala gerçek öz kimliğinde ısrar eden, yılmayan, özünü korumuş abimiz. Fakat resimde de görüldüğü üzere, bu abi kendisini bir hayli yalnız hissetmektedir. Belki de bulunduğu toplumdan dışlanmaktadır ve zamanla yabancılaşmaktadır; çünkü bu abi meta fetişisti değildir (Marx’a selam olsun=)), yani bir ürünü sadece ihtiyaç duyduğu için almaktadır, diğerleri gibi sadece tüketmek amacıyla, üstünde markanın logosu var diye (hatırlayınız: “desinlerci” tüketim) değil. Meta fetişisti olmadığı için bu abimiz, metalara gerektiğinden fazla değer verip onlara bağlanmaz, bir süre sonra etrafındaki her şeyi meta olarak da görmeye başlamaz, bu nedenle bu abimiz maneviyatını hala kaybetmemiştir. Helal olsun!=)