Oniomani ya da kompulsif satın
alma olarak da isimlendirilen alışveriş bağımlılığı, tıpkı yeme bağımlılığı,
cinsel bağımlılık (hiperseksüalite), ilişki bağımlılığı, patolojik kumar oynama
ve internet bağımlılığı gibi davranışsal bir bağımlılıktır ve diğer davranışsal
bağımlılıklar gibi depresyon ve mani ile ilişkilendirilerek değerlendirilir.
Bipolar bozukluk kapsamında yer alan her türlü davranışsal bağımlılığı olan bir
bireyin duygu durumunda ani yükselmeler (mani) ve çöküşler (depresyon), yani
ani dalgalanmalar olmaktadır.
Kişi manik durumdayken aşırı
neşeli, öfkeli, coşkulu, mutlu, enerjik hisseder ve kişinin bu dönemdeyken,
aşırı dikkat kaybı yaşadığı görülür. Manik dönemde kişi kendisini,
diğerlerinden üstün görme tutumu içindedir ve fazla para harcama, hediyeler
alma, ısmarlama, kumar oynama, aşırı miktarlarda iş yapma gibi davranışlar
gösterir.
Kişi bipolar depresif durumdayken
ise mutsuzdur, her şeye karşı bir isteksizlik gösterir, hayattan zevk almaz, ve
kişinin suçluluk ve değersizlik duyguları bu dönemde oldukça yüksektir.
Kişi, manik durumunun getirmiş
olduğu aşırı enerjiyi atmak ve bipolar depresif durumunun getirmiş olduğu derin
mutsuzluğunu ortadan kaldırmak için çareyi kompulsif satın alma davranışında
arayabilmektedir. Kişinin içinde bulunduğu derin boşluk hissi (bipolar
depresyon) veya aşırı duygu durumları (mani), onun kompulsif satın alma
davranışı göstermesinde belirleyici olabilmektedir.
Kişinin içinde bulunduğu ruhsal
durum, alışveriş bağımlılığında etkili olmakla birlikte, temel sebep değildir.
Oniomaniyi destekleyen içsel faktörler olduğu kadar çevresel faktörler de
bulunmaktadır. Oniomaniyi tetikleyen çevresel faktörlerin başında, tüketim
kültürü kapsamında metalaşmış boş zaman endüstrisi gelmektedir. Boş zaman günümüzde
kişisel tercihlerin, yerini yönlendirilmiş ve gösterişçi olan metasal içeriğe
sahip bir tüketim kültürünün aldığı bir alana dönmüş durumdadır. Sosyal
medyanın ezici baskısı altında ezilen tüketicilerde “desinler”ci bir tüketim
kültürü oluşmuştur. Artık insanlar yedikleri, içtikleri her şeyi, gittikleri
yerleri, “Ahmet mutlu hissediyor”, “Ayşe üzgün hissediyor” gibi her türlü duygu
durumlarını, hayatlarındaki inişleri çıkışları, kısacası her şeylerini sosyal
medya aracılığıyla diğer insanların beğenisine sunarak sosyal bir onay
beklemektedir. İnsanlar artık kendi kararlarını kendileri verebilen bireyler
olmaktan çıkmış/ çıkartılmıştır. Artık çoğu insan, sosyal medyadan onay almadan
(beğeni sayısı vb.) tek bir adım bile atamaz hale gelmiştir.
Sosyal
medyada herkes tarafından onay gören (beğeni alan) bir meta, artık kişi için
ulaşılması hedeflenen bir amaç haline gelmiştir. Güzellik anlayışının
“göreceli” olduğu günler çoktan geride kalmıştır. Artık herkes için tek bir
“global” güzel vardır ve güzellik anlayışı her dönem, yeni baştan yaratılır.
Hal böyle olunca, kendinden memnuniyetsizliği bir hayli artan tüketici, “Avon,
beni baştan yarat!”, “Mango, beni tepeden tırnağa giydir!”, vb. gibi, markaları
birer tanrı(!) olarak görerek onlardan medet umar hale gelmiştir. Artık
tüketici, global güzelliğe ulaşmak için varını yoğunu feda etmiş ve böylece
kişide alışveriş bağımlılığı ortaya çıkmıştır.
Günümüzde, kapitalist sistemin
dayattığı baskıcı tüketim kültürünün gerektirdiği “sosyal onay”a ulaşmanın
yolu, marka tüketmekten geçmektedir. Bilinçsiz bir şekilde marka tüketmek, alışveriş
bağımlılığının bir diğer yüzü olan marka bağımlılığını da beraberinde getirir. Marka
ürünler sayesinde tüketiciler gerçek öz kimliklerinden kolay bir şekilde
sıyrılıp sosyal medya, çevre tutumlar, arkadaş grupları ve toplumsal
beklentiler tarafından oluşturulan ideal öz kimliğe rahat bir şekilde ulaşır ya
da ulaştıklarını sanır. Günümüzde pazarlamacılar, içerik pazarlaması
tekniklerini konuşturarak oluşturdukları reklam stratejileriyle, gerçek öz
kimliğinden memnuniyetsiz ve tüketim endüstrisinin çoktan bir parçası olmuş
tüketiciyi kolaylıkla cezbeder. Peki ya sonrası?
İşte sonrası, yukarıdaki abimizin
düştüğü durumdan farksızdır. Bir tarafta tüketim endüstrisinin markalı
(damgalı) elemanları, diğer tarafta da hala gerçek öz kimliğinde ısrar eden,
yılmayan, özünü korumuş abimiz. Fakat resimde de görüldüğü üzere, bu abi
kendisini bir hayli yalnız hissetmektedir. Belki de bulunduğu toplumdan
dışlanmaktadır ve zamanla yabancılaşmaktadır; çünkü bu abi meta fetişisti
değildir (Marx’a selam olsun=)), yani bir ürünü sadece ihtiyaç duyduğu için
almaktadır, diğerleri gibi sadece tüketmek amacıyla, üstünde markanın logosu
var diye (hatırlayınız: “desinlerci” tüketim) değil. Meta fetişisti olmadığı
için bu abimiz, metalara gerektiğinden fazla değer verip onlara bağlanmaz, bir
süre sonra etrafındaki her şeyi meta olarak da görmeye başlamaz, bu nedenle bu
abimiz maneviyatını hala kaybetmemiştir. Helal olsun!=)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder