4 Ağustos 2021 Çarşamba

Diderot Etkisi Üzerine

Bir önceki yazımda terastaki salıncak hikâyesinden bahsetmiştim. Bu yazımda ise terasa alınan salıncak ve sonrasında yaşananları Diderot Etkisi kavramı çerçevesinde ele alacağım. Tabii öncelikle Diderot Etkisi kavramının ne demek olduğunu, Diderot’un ropdöşambırı ile yaşadığı hikâye üzerinden kısaca anlatalım.

Aydınlanma Çağı’nın en önemli kişilerinden biri olan ünlü Fransız düşünür Denis Diderot’un, maddi açıdan oldukça zorlandığı bir dönemde kütüphanesi Rus İmparatoriçesi tarafından satın alınır ve imparatoriçe Diderot’u, kütüphanecisi olarak işe alır. Hatta 25 yıllık maaşını peşin olarak Diderot’a verir. Bu sebeple Diderot’un eline yüklü miktarda para geçmiş olur. Ve böylece Diderot’un literatüre Diderot etkisi kavramının girmesini sağlayacak olan eski eşyalarından kurtulma serüveni başlar. Nasıl mı? Diderot eline geçen bu yüklü miktarda parayla ilk olarak pahalı bir kırmızı ropdöşambır alır. Sonrasında çalışma odasındaki eskimiş eşyalarıyla bu pahalı kırmızı ropdöşambırın uymadığını, tezat oluşturduğunu fark eder ve başlar eski eşyalarını yenilemeye. Amaç, çalışma odasının tümüyle pahalı kırmızı ropdöşambıra uygun hale gelmesini sağlamaktır. Eşyalarını yenileriyle değiştirdikçe değiştiren Diderot, sonunda parasını tümden harcar ve hatta borçlu duruma düşer. Sonrasında bu durumdan büyük bir pişmanlık duyan Diderot, şu ünlü sözlerini Eski Ropdöşambırım için Pişmanlık isimli makalesinde şöyle dile getirir: “Eski ropdöşambırımın efendisiyken yenisinin kölesi oldum!”

Kırmızı ropdöşambırı içinde Denis Diderot

Diderot’un yaşadığı bu olay, literatüre Diderot etkisi kavramının girmesini sağlamıştır. Diderot etkisi kısaca, yeni alınan bir eşyanın eskiler içinde göze battığını, bu nedenle söz konusu yeni eşyayla uyumlu olacak yeni eşyaların satın alınmasına yol açtığını ifade eden bir etkidir. Örneğin yeni bir manto aldınız diyelim. Bu manto, beraberinden mantoya uygun bir şapka, eldiven, şal vb. diğer eşyaları almanıza sebep oluyorsa Diderot etkisi altındasınız demektir. Yeni mantonuzla birlikte satın aldığınız diğer eşyalar da Diderot bütünlükleri ya da Diderot kümesi olarak isimlendirilir.

Sanırım yeni bir Diderot kümesi oluşmak üzere!

Bizim terastaki salıncağın nasıl Diderot etkisine sebep olduğuna ve beraberinde Diderot kümesi oluşturduğuna gelecek olursak… Her şey terasa aniden bir salıncak almamızla başladı. Burada “aniden” kelimesine vurgu yapmam gerekir. Zira Diderot etkisini başlatan da çoğunlukta aniden/plansız bir şekilde alınan eşyalardır. Literatürde bu tür plansız satın alımların “dürtüsel/tepkisel satın alma” olarak isimlendirildiğini de belirteyim. Aniden/plansız bir şekilde alıp terasa batık maliyet yanılgısı (bknz: bir önceki yazım) eşliğinde kurduğumuz salıncak çok kısa bir süre sonra tıpkı Diderot’un kırmızı ropdöşambırı gibi gözümüze yalnız (ama zirvedekilerin yalnızlığı gibi olanından) gelmeye başladı. Yanına salıncağa uygun saksılar, çiçekler, minderler, tabureler ve masa gerekiyordu. Biz de tıpkı Diderot gibi başladık Diderot kümesi oluşturmaya. Neyse ki bir süre sonra evin sadece terastan ibaret olmadığını anladık da Diderot’un düştüğü hata gibi varımızı yoğumuzu terasa seferber etmedik. Bu hikâyelerden yola çıkarak Diderot etkisinin arka planında çoğunlukla dürtüsel/tepkisel satın alımlar sonucunda elde edilen yeni eşyaların olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bunu kısaca şu şekilde modelleştirebiliriz:

Tepkisel satın alma→Diderot Etkisi→Diderot Kümesi (aniden satın alınan yeni eşya ile birlikte yeni diğer eşyalar) ve belki sonrasında gelen pişmanlık...

Peki Diderot etkisinin de öncülü olarak değerlendirebileceğimiz tepkisel satın almayı neden yaparız? O da bir sonraki yazımın konusu olsun=)


2 Ağustos 2021 Pazartesi

Etkiler, Tepkiler, Ön Yargılar ve Tercihler Üzerine

Geçenlerde eve aldığımız teras salıncağının askı parçalarından biri hatalı çıkmıştı; fakat bunu salıncağın kurulumunu neredeyse bitirmek üzereyken fark etmiştik. Ben ısrarla eşime salıncağı aldığımız mağazaya iade etmemiz ve yenisiyle değiştirmemiz gerektiğini söylerken eşim ise bu fikre sıcak bakmamıştı. Israrla ve azimle hatalı askı parçasını kancaya geçirmeyi başardı ve salıncağın kurulumunu hatalı parçayla da olsa tamamladı. Hatalı parça olmasına rağmen salıncağı kurabilmiş olmasının verdiği zafer hissiyle de “çocuklar gibi şen” bir şekilde siftahı yaptı ve güzelce sallandı.

Salıncağı iade etmek istememesine o zaman şaşırmıştım; zira ben iade edip yenisiyle değiştirmeye çok hevesliydim; fakat bu davranışın ardında yattığını düşündüğüm psikolojik sebeple ilgili yazılar okuduğum zaman eşimin bu davranışını “mantıksız bir mantık” temeline oturtabildim: Batık maliyet yanılgısı.

Batık maliyet yanılgısı; bir şeye para, zaman, emek, enerji vb. anlamlarda ne kadar çok yatırım yapmışsak o iş batık bir maliyete dönüşmüş olsa bile o işe tutunma ihtimalimizin o kadar arttığını ifade eden psikolojik bir durumdur. Yani örneğin bir şeye ne kadar çok para harcamışsak harcadığımız paranın boşa gittiğini anlamış olsak bile o şeyden vazgeçmeyiz, o şeyde ısrar ederiz. Bizim örneğimiz üzerinden konuyu anlatmaya çalışayım.  Salıncağın kurulumunda ben sadece ufak tefek getir götür işleri yapmıştım, işin çok büyük bir kısmını ise eşim halletmişti, yani salıncak kurulumunda ikimizin verdiği emek kıyaslandığında onun verdiği emek çok daha fazlaydı. Dolayısıyla ben çok da emek sarf etmediğimden üründen vazgeçme eşiğine çok kısa bir sürede gelmiştim. Oysaki eşim, verdiği emek çok olduğu için batık maliyete (hatalı askı parçasına) katlanmayı tercih etmişti, yani batık maliyet yanılgısına düşmüştü ve bu nedenle ürünü değiştirmek istemedi ve mevcut ürünle kuruluma devam etti.

Batık maliyet yanılgısına verilen yaygın örneklerden biri de sırf biletine para ödediğiniz için izlemek zorunda hissettiğiniz film örneğidir. 

Bir önceki paragrafın son cümlesi, bu hikâyeyi anlatırken ele alacağım bir diğer kavram olan statüko ön yargısına örnek niteliğinde. Zira statüko ön yargısı, karar verme aşamasındaki bir bireyin alternatifler arasından, mevcut durumu korumaya yönelik olanı seçme eğilimidir. Her ne kadar diğer alternatifler daha iyi sonuçlar barındırıyor olsa dahi birey, mevcut durumunu korumaya yönelik bir eğilime girer. Belki de değişimden korktuğu için birey, mevcut durumunu koruma yönünde hareket eder. Bu eğilim, statüko ön yargısı olarak isimlendirilir. Hikâyemize dönecek olursak ürün hatalı parçaya sahip ve yenisiyle (hatasız parçalı) değiştirme alternatifi olmasına rağmen eşimin mevcut ürünü tercih etmesi, statüko ön yargısının bir göstergesi. Benzer şekilde benim de 9 yıllık (evet, abartmıyorum!) cep telefonumdan vazgeçemeyip ısrarla yenisini almamam ve mevcut telefonumu kullanmaya devam etmem de statüko ön yargısının bir örneği olabilir. Gerçi bu tercihimde eşyalarımla kurduğum duygusal bağın da etkisini göz ardı edemem. Eşyalarımla kurduğum söz konusu duygusal bağın da psikoloji literatüründe bir karşılığı var: Sahiplik etkisi.

Atalarımız da statüko ön yargısından muzdariplermiş=d

Sahiplik etkisi, kişinin sahip olduğu eşyalara gereğinden fazla değer biçmesi sonucunda onları elden çıkaramaması, sahip olmadığı mallara göre onları daha üstün görmesi durumu/yanılgısı olarak ifade edilir. Gerçekten de sahip olduğum 9 yıllık telefonumu üst model telefonlardan bile daha iyi görüyor, fotoğraf kalitesi konusunda telefonumun üstüne tanımıyorum. Geçenlerde bir akrabamın bana jest olsun diye kendi üst model telefonunu benimkiyle takas teklifini bile geri çevirdim. İşte bunlar hep sahiplik etkisinden. Ama o da ne?! Sahiplik etkisiyle çok yakından akraba bir diğer kavram da “bu yazıda ben de olmalıyımm!” diyor ve sesine kulak veriyorum: Kayıptan kaçınma ön yargısı.

Sahiplik etkisinin (İng: Endowment effect) bir sonucu olarak kendi sahip olduklarımıza daha çok değer biçtiğimizi anlatan bir görsel

Kayıptan kaçınma ön yargısı, kişinin sahip olduğu bir eşyayı kaybetmekten duyacağı mutsuzluğun, kişiye o şeye sahip olmanın getireceği mutluluktan daha fazla olması sonucunda ortaya çıkan ön yargıdır. Bu nedenle kaybı vurgulayan mesajlar, kazancı vurgulayan mesajlardan daha etkili olabilir. Örneğin “bu diş macununu kullanmazsanız diş kaybına varan sorunlar yaşayabilirsiniz” mesajı, “bu diş macununu kullanırsanız sağlıklı diş etleriniz olur ve diş kaybı yaşamazsınız” mesajından daha etkili olabilir kayıptan kaçınma ön yargısına göre. 

Kayıptan kaçınma ön yargısının bir sonucu olarak kaybın getirdiği mutsuzluğun, kazancın getireceği mutluluğa kıyasla daha ağır geldiğini ifade eden bir görsel


Öte yandan 9 yıllık telefonumla olan hikâyeme dönecek olursak statüko ön yargısı, sahiplik etkisi ve kayıptan kaçınma ön yargısının etkisiyle cazip bir telefon takası teklifini geri çevirmiş bulunmaktayım. Peki bundan pişman mıyım? Çoğu kişi bu tercihimde rasyonel davranmadığımı, mantıksız davrandığımı düşünmüş olsa da pişman değilim!=) Yaşasın kadim (!) telefonum! Yaşasın sahiplik etkisi ve türevleri!=)