29 Kasım 2021 Pazartesi

Şans Getiren Kaka

Kakanın (bildiğiniz bok) şans getirebileceğini hiç düşündünüz mü? Japonlar düşünmüşler ve bu şanslı kakaya “kin no unko”, yani “altın kaka” ismini vermişler. Peki Japonlara kakanın şans getirebileceğini düşündüren nedir? Bunun sebebi, Japonların kelime oyunlarına ve kelimelere gösterdikleri ilgi ve inançlarıdır.

Nasıl mı? Şöyle açıklayayım: Japoncada “altın kaka” (kin no unko) ve “altın şans” (kin no un) ifadelerinin söyleniş açısından birbirini çağrıştırması ve birbirine benzemesi (bir çeşit cinas) sebebiyle Japonlar altın kaka ifadesini altın şansı ifade etmek için kullanmaya başlamışlar. Dahası altından bir kakayı-nam-ı diğer kin no unko’yu- iyi şansı çağırmak için genellikle telefon süsü olarak yanlarında taşımışlar.

Kin no unko (altın kaka) görselleri

Japonların ünlü bira markası Asashi Beer’ın ürününün “yakıcı” (burning heart) ve köpüklü olma özelliklerini ifade etmek için kullandığı ve “Asashi Ateşi” olarak ifade edilen sembol de kimi zaman altın kakaya benzemesi sebebiyle, sembolün bulunduğu Asashi Beer binasının halk arasında “kaka binası” olarak ifade edilmesine sebep olmuştur. Aşağıdaki görselde söz konusu markanın köpüklü bir bira bardağına benzer binası ve yanındaki Asashi ateşini ifade eden altın sembolü görmeniz mümkündür. Kim bilir belki de marka, altın kakanın  kendisine şans getirmesini istemiş ve Asashi ateşini ifade etmesi gereken sembolü biraz da altın kakaya benzeterek bu çağrışım ilişkisini güçlendirmek istemiştir.

Japonya'daki Asashi Beer binası. Soldaki sarı bina tümüyle köpüklü bir bira bardağını andırırken sağdaki Asashi Ateşi sembolü ise altın kakayı çağrıştırması sebebiyle binanın halk arasında "kaka binası" olarak anılmasına sebep olmuştur.

Japonların kelimelere ve kelimelerin çağrışım ilişkisine verdikleri önem altın kaka örneğinde olduğu gibi her zaman olumlu çağrışımlar getirmeyebilir. Örneğin Japoncada dört (shi) ve beyaz (shiru) kelimeleri, köken itibarıyla ölümü (shinu) çağrıştırdığı için uğursuz sayılmaktadır. Bu nedenle Japonya’da asansörlerde dört rakamı bulunmamakta, yas rengi olarak beyaz tercih edilmekte ve markalar da ürünlerini dörtlü paketler hâlinde satmakta bir hâyli sorun yaşamaktadır. 


Dört rakamı olmayan bir asansör

Başta altın kaka demişken gülen kaka emojisinden bahsetmeden olmaz tabii. Her ne kadar gülen kaka emojisinin aslında bir dondurma olduğu söylentileri dolaşsa da WhatsApp’ta konuyu teyit etmek için emoji arama kısmına kaka yazdığınız zaman gülen kaka emojisinin, dondurma yazdığınız zaman da külahta ve kupta dondurma emojilerinin çıktığını göreceksiniz. Dolayısıyla gülen kaka emojisi, dondurma falan değil, bildiğiniz kaka emojisidir.

Geçenlerde gülen kaka emojisi şeklinde bir kupa bardak ile karşılaştığım zaman aklıma “bu kupadan bir şey içerken insanın aklına kaka gelmez mi? İnsanın midesi bulanmaz mı?” şeklinde sorular gelmedi değil.


Kaka emojisi şeklinde bir kupa bardak

Pazarlamada imaj transferi olarak da ifade edilen bu durum, kakanın zihindeki karşılığının söz konusu kupanın içindeki içecek ürününe transfer edilmesiyle kişide mide bulantısına sebep olması olarak açıklanabilir.

Peki siz böyle bir kupadan gönül rahatlığıyla bir şey içer misiniz?


13 Kasım 2021 Cumartesi

Tamagotchi Etkisi ve Cansız Varlıklara Duyulan Aşk

Bazı insanlar sahip oldukları eşyalarla duygusal bağ kurarlar. Örneğin arabalarına kişilik özellikleri atfederek onları “kızım”, “oğlum” diye çağırır, hatta onlara isim bile verirler. Aynı durum telefon ve bilgisayar gibi ürünler için de geçerli olabilir. İşte bu durum psikolojik bir fenomendir ve “Tamagotchi etkisi” olarak psikoloji literatürüne girmiştir.

Tamagotchi etkisi, kişilerin özellikle teknolojik ürünlerle duygusal bağ kurma eğiliminde olduğunu ifade eder. Yazının başındaki örnekleri de teknolojik ürünlerden seçme nedenim budur. Ayrıca Tamagotchi etkisini materyalizm ile de karıştırmamak gerekir. Zira eşyalarla kurulan bir bağ mevcut olsa da bu bağ duygusal bir temele dayanır. Materyalizmde ise “duygusallıktan” söz etmek pek de mümkün değildir.



Peki “Tamagotchi” adı nereden geliyor? Bilenler bilir, Tamagotchi Japonya merkezli bir oyuncak üreticisi markanın piyasaya sürdüğü sanal bir evcil hayvandır. Yaygın bilinen ismiyle ise bir sanal bebektir. Tamagotchi, 1990-2000’li yıllar arasında dünya geneline yayılmış, geniş bir kullanıcı kitlesine ulaşmıştır.



Şimdi çok kullanılmasa da o dönemlerde (özellikle 80’ler ve 90’lar) oldukça popülerleşmesi sebebiyle çocuk, genç, yetişkin fark etmeksizin neredeyse herkesin bir sanal bebeği, sanal bebeğin ise sürekli bir ilgiye ihtiyacı vardı. Saati saatine beslenmesi gerekirdi. Aksi takdirde ölürdü. Sanal bebeğin ölmesi demek, her şeyin “resetlenmesi” demekti. Bu sebeple kullanıcıların gözü, neredeyse her dakika sanal bebeklerinin üzerindeydi. Sanal bebeklerini yanlarından hiç ayırmazlardı. Tıpkı günümüzde telefonundan ayrı kalamayanların yaşadığı bir korku ve gerginlik durumu olan “nomofobi”, o dönemlerde sanal bebekler için duyuluyordu. İşte sanal bebeklere-namıdiğer Tamagotchi’lere-gösterilen bu sürekli ilgi durumu, Tamagotchi’lerle güçlü duygusal bağlar kurulmasına yol açtı. Hatta bazıları bir süre sonra bebeklerin “sanal” olduğu gerçeğini unuttu ve bu kişiler ölen “sanal” bebekleri için yas tuttular. Belki de bu kişiler için bebeğin “sanal” olup olmamasının bir önemi yoktu. Zira Tamagotchi’leriyle kurdukları duygusal bağ o kadar güçlüydü ki bebekler onların gerçekliği olmuştu.

Tüketicilerin Tamagotchi’leriyle kurdukları ve yukarıda anlatmaya çalıştığım duygusal bağ, cansız varlıklarla kurulan duygusal ilişkinin bir temsili olarak “Tamagotchi etkisi” ifadesinin kullanılmasını sağlamış ve söz konusu etki literatüre bu şekilde girmiştir. Dolayısıyla bir gün birisi sizi, telefonunuzu, bilgisayarınızı ve/veya arabanızı severken ve ona ismiyle hitap ederken görüp sizinle dalga geçmeye veya şaşkın gözlerle size bakmaya başlarsa sakin olun ve ona “işte bunlar hep Tamagotchi” deyin. Bu arada günümüzde de Tamagotchi etkisinin robot süpürgelerle yaşandığını söylersem pek de hata etmiş olmam. Zira robot süpürge almış hemen hemen çoğu kişinin sosyal medya hesaplarından genellikle “evimizin yeni üyesi” başlığıyla ve süpürgelerine isimler vererek paylaşım yaptıklarına şahit oluyorum. İşte bu durumun sebeplerinden biri de Tamagotchi. Diğer sebepler için beklemede kalınız=)

robot süpürgesine aşık olan adamın paylaşımlarından biri=)
İşte tam bir Tamagotchi etkisi=)


4 Ağustos 2021 Çarşamba

Diderot Etkisi Üzerine

Bir önceki yazımda terastaki salıncak hikâyesinden bahsetmiştim. Bu yazımda ise terasa alınan salıncak ve sonrasında yaşananları Diderot Etkisi kavramı çerçevesinde ele alacağım. Tabii öncelikle Diderot Etkisi kavramının ne demek olduğunu, Diderot’un ropdöşambırı ile yaşadığı hikâye üzerinden kısaca anlatalım.

Aydınlanma Çağı’nın en önemli kişilerinden biri olan ünlü Fransız düşünür Denis Diderot’un, maddi açıdan oldukça zorlandığı bir dönemde kütüphanesi Rus İmparatoriçesi tarafından satın alınır ve imparatoriçe Diderot’u, kütüphanecisi olarak işe alır. Hatta 25 yıllık maaşını peşin olarak Diderot’a verir. Bu sebeple Diderot’un eline yüklü miktarda para geçmiş olur. Ve böylece Diderot’un literatüre Diderot etkisi kavramının girmesini sağlayacak olan eski eşyalarından kurtulma serüveni başlar. Nasıl mı? Diderot eline geçen bu yüklü miktarda parayla ilk olarak pahalı bir kırmızı ropdöşambır alır. Sonrasında çalışma odasındaki eskimiş eşyalarıyla bu pahalı kırmızı ropdöşambırın uymadığını, tezat oluşturduğunu fark eder ve başlar eski eşyalarını yenilemeye. Amaç, çalışma odasının tümüyle pahalı kırmızı ropdöşambıra uygun hale gelmesini sağlamaktır. Eşyalarını yenileriyle değiştirdikçe değiştiren Diderot, sonunda parasını tümden harcar ve hatta borçlu duruma düşer. Sonrasında bu durumdan büyük bir pişmanlık duyan Diderot, şu ünlü sözlerini Eski Ropdöşambırım için Pişmanlık isimli makalesinde şöyle dile getirir: “Eski ropdöşambırımın efendisiyken yenisinin kölesi oldum!”

Kırmızı ropdöşambırı içinde Denis Diderot

Diderot’un yaşadığı bu olay, literatüre Diderot etkisi kavramının girmesini sağlamıştır. Diderot etkisi kısaca, yeni alınan bir eşyanın eskiler içinde göze battığını, bu nedenle söz konusu yeni eşyayla uyumlu olacak yeni eşyaların satın alınmasına yol açtığını ifade eden bir etkidir. Örneğin yeni bir manto aldınız diyelim. Bu manto, beraberinden mantoya uygun bir şapka, eldiven, şal vb. diğer eşyaları almanıza sebep oluyorsa Diderot etkisi altındasınız demektir. Yeni mantonuzla birlikte satın aldığınız diğer eşyalar da Diderot bütünlükleri ya da Diderot kümesi olarak isimlendirilir.

Sanırım yeni bir Diderot kümesi oluşmak üzere!

Bizim terastaki salıncağın nasıl Diderot etkisine sebep olduğuna ve beraberinde Diderot kümesi oluşturduğuna gelecek olursak… Her şey terasa aniden bir salıncak almamızla başladı. Burada “aniden” kelimesine vurgu yapmam gerekir. Zira Diderot etkisini başlatan da çoğunlukta aniden/plansız bir şekilde alınan eşyalardır. Literatürde bu tür plansız satın alımların “dürtüsel/tepkisel satın alma” olarak isimlendirildiğini de belirteyim. Aniden/plansız bir şekilde alıp terasa batık maliyet yanılgısı (bknz: bir önceki yazım) eşliğinde kurduğumuz salıncak çok kısa bir süre sonra tıpkı Diderot’un kırmızı ropdöşambırı gibi gözümüze yalnız (ama zirvedekilerin yalnızlığı gibi olanından) gelmeye başladı. Yanına salıncağa uygun saksılar, çiçekler, minderler, tabureler ve masa gerekiyordu. Biz de tıpkı Diderot gibi başladık Diderot kümesi oluşturmaya. Neyse ki bir süre sonra evin sadece terastan ibaret olmadığını anladık da Diderot’un düştüğü hata gibi varımızı yoğumuzu terasa seferber etmedik. Bu hikâyelerden yola çıkarak Diderot etkisinin arka planında çoğunlukla dürtüsel/tepkisel satın alımlar sonucunda elde edilen yeni eşyaların olduğunu söyleyebiliriz. Hatta bunu kısaca şu şekilde modelleştirebiliriz:

Tepkisel satın alma→Diderot Etkisi→Diderot Kümesi (aniden satın alınan yeni eşya ile birlikte yeni diğer eşyalar) ve belki sonrasında gelen pişmanlık...

Peki Diderot etkisinin de öncülü olarak değerlendirebileceğimiz tepkisel satın almayı neden yaparız? O da bir sonraki yazımın konusu olsun=)


2 Ağustos 2021 Pazartesi

Etkiler, Tepkiler, Ön Yargılar ve Tercihler Üzerine

Geçenlerde eve aldığımız teras salıncağının askı parçalarından biri hatalı çıkmıştı; fakat bunu salıncağın kurulumunu neredeyse bitirmek üzereyken fark etmiştik. Ben ısrarla eşime salıncağı aldığımız mağazaya iade etmemiz ve yenisiyle değiştirmemiz gerektiğini söylerken eşim ise bu fikre sıcak bakmamıştı. Israrla ve azimle hatalı askı parçasını kancaya geçirmeyi başardı ve salıncağın kurulumunu hatalı parçayla da olsa tamamladı. Hatalı parça olmasına rağmen salıncağı kurabilmiş olmasının verdiği zafer hissiyle de “çocuklar gibi şen” bir şekilde siftahı yaptı ve güzelce sallandı.

Salıncağı iade etmek istememesine o zaman şaşırmıştım; zira ben iade edip yenisiyle değiştirmeye çok hevesliydim; fakat bu davranışın ardında yattığını düşündüğüm psikolojik sebeple ilgili yazılar okuduğum zaman eşimin bu davranışını “mantıksız bir mantık” temeline oturtabildim: Batık maliyet yanılgısı.

Batık maliyet yanılgısı; bir şeye para, zaman, emek, enerji vb. anlamlarda ne kadar çok yatırım yapmışsak o iş batık bir maliyete dönüşmüş olsa bile o işe tutunma ihtimalimizin o kadar arttığını ifade eden psikolojik bir durumdur. Yani örneğin bir şeye ne kadar çok para harcamışsak harcadığımız paranın boşa gittiğini anlamış olsak bile o şeyden vazgeçmeyiz, o şeyde ısrar ederiz. Bizim örneğimiz üzerinden konuyu anlatmaya çalışayım.  Salıncağın kurulumunda ben sadece ufak tefek getir götür işleri yapmıştım, işin çok büyük bir kısmını ise eşim halletmişti, yani salıncak kurulumunda ikimizin verdiği emek kıyaslandığında onun verdiği emek çok daha fazlaydı. Dolayısıyla ben çok da emek sarf etmediğimden üründen vazgeçme eşiğine çok kısa bir sürede gelmiştim. Oysaki eşim, verdiği emek çok olduğu için batık maliyete (hatalı askı parçasına) katlanmayı tercih etmişti, yani batık maliyet yanılgısına düşmüştü ve bu nedenle ürünü değiştirmek istemedi ve mevcut ürünle kuruluma devam etti.

Batık maliyet yanılgısına verilen yaygın örneklerden biri de sırf biletine para ödediğiniz için izlemek zorunda hissettiğiniz film örneğidir. 

Bir önceki paragrafın son cümlesi, bu hikâyeyi anlatırken ele alacağım bir diğer kavram olan statüko ön yargısına örnek niteliğinde. Zira statüko ön yargısı, karar verme aşamasındaki bir bireyin alternatifler arasından, mevcut durumu korumaya yönelik olanı seçme eğilimidir. Her ne kadar diğer alternatifler daha iyi sonuçlar barındırıyor olsa dahi birey, mevcut durumunu korumaya yönelik bir eğilime girer. Belki de değişimden korktuğu için birey, mevcut durumunu koruma yönünde hareket eder. Bu eğilim, statüko ön yargısı olarak isimlendirilir. Hikâyemize dönecek olursak ürün hatalı parçaya sahip ve yenisiyle (hatasız parçalı) değiştirme alternatifi olmasına rağmen eşimin mevcut ürünü tercih etmesi, statüko ön yargısının bir göstergesi. Benzer şekilde benim de 9 yıllık (evet, abartmıyorum!) cep telefonumdan vazgeçemeyip ısrarla yenisini almamam ve mevcut telefonumu kullanmaya devam etmem de statüko ön yargısının bir örneği olabilir. Gerçi bu tercihimde eşyalarımla kurduğum duygusal bağın da etkisini göz ardı edemem. Eşyalarımla kurduğum söz konusu duygusal bağın da psikoloji literatüründe bir karşılığı var: Sahiplik etkisi.

Atalarımız da statüko ön yargısından muzdariplermiş=d

Sahiplik etkisi, kişinin sahip olduğu eşyalara gereğinden fazla değer biçmesi sonucunda onları elden çıkaramaması, sahip olmadığı mallara göre onları daha üstün görmesi durumu/yanılgısı olarak ifade edilir. Gerçekten de sahip olduğum 9 yıllık telefonumu üst model telefonlardan bile daha iyi görüyor, fotoğraf kalitesi konusunda telefonumun üstüne tanımıyorum. Geçenlerde bir akrabamın bana jest olsun diye kendi üst model telefonunu benimkiyle takas teklifini bile geri çevirdim. İşte bunlar hep sahiplik etkisinden. Ama o da ne?! Sahiplik etkisiyle çok yakından akraba bir diğer kavram da “bu yazıda ben de olmalıyımm!” diyor ve sesine kulak veriyorum: Kayıptan kaçınma ön yargısı.

Sahiplik etkisinin (İng: Endowment effect) bir sonucu olarak kendi sahip olduklarımıza daha çok değer biçtiğimizi anlatan bir görsel

Kayıptan kaçınma ön yargısı, kişinin sahip olduğu bir eşyayı kaybetmekten duyacağı mutsuzluğun, kişiye o şeye sahip olmanın getireceği mutluluktan daha fazla olması sonucunda ortaya çıkan ön yargıdır. Bu nedenle kaybı vurgulayan mesajlar, kazancı vurgulayan mesajlardan daha etkili olabilir. Örneğin “bu diş macununu kullanmazsanız diş kaybına varan sorunlar yaşayabilirsiniz” mesajı, “bu diş macununu kullanırsanız sağlıklı diş etleriniz olur ve diş kaybı yaşamazsınız” mesajından daha etkili olabilir kayıptan kaçınma ön yargısına göre. 

Kayıptan kaçınma ön yargısının bir sonucu olarak kaybın getirdiği mutsuzluğun, kazancın getireceği mutluluğa kıyasla daha ağır geldiğini ifade eden bir görsel


Öte yandan 9 yıllık telefonumla olan hikâyeme dönecek olursak statüko ön yargısı, sahiplik etkisi ve kayıptan kaçınma ön yargısının etkisiyle cazip bir telefon takası teklifini geri çevirmiş bulunmaktayım. Peki bundan pişman mıyım? Çoğu kişi bu tercihimde rasyonel davranmadığımı, mantıksız davrandığımı düşünmüş olsa da pişman değilim!=) Yaşasın kadim (!) telefonum! Yaşasın sahiplik etkisi ve türevleri!=)